İSTANBUL (AA) – AA’nın Birleşmiş Milletler (BM) tarafından hazırlanan Kyoto Protokolü’nce kabul edilen ve karbondioksite oranla daha az bilinen sera gazlarına odaklandığı haber dosyasının üçüncü ve son bölümünde florlu gazlar grubu ele alındı.
ABD hükümetine bağlı Çevreyi Koruma Ajansı (EPA) verilerine göre, atmosferdeki sera gazlarının yüzde 76’sını karbondioksit, yüzde 16’sını metan, yüzde 6’sını nitröz oksit, yüzde 2’sini ise florlu gazlar oluşturuyor.
Karbondioksit, metan ve nitröz oksit hem doğal yollardan hem de insan faaliyetleri sonucu atmosfere salınırken, hidroflorokarbonlar, florokarbonlar ve kükürt hekzaflorürden oluşan florlu gazlar, tamamen insan kaynaklı faaliyetler sonucu ortaya çıkıyor.
Ozon tabakasına zarar verdikleri gerekçesiyle 198 ülkenin taraf olduğu Montreal Protokolü ile yasaklanan kloroflorokarbonların alternatif olarak kabul edilen hidroflorokarbonların emisyonu genellikle buzdolabı ve klima gibi ürünlerin üretiminden kaynaklanıyor.
Florokarbonlar ve kükürt hekzaflorür ise genelde alüminyum ve yarı iletken madde üretimi gerçekleştiren sanayi faaliyetleri esnasındaki sızıntılar ya da imha süreçleri sonucu ortaya çıkıyor.
Küresel ısınmaya etkileri
Atmosferdeki yoğunlukları diğer sera gazlarına oranla daha az olsa da çok uzun yıllar atmosferde kalabilen florlu gazlar birim bazda çok daha yüksek küresel ısınma potansiyeline sahip.
Hidroflorokarbonların atmosferde kalma süresi 1 ile 260 yıl arasında değişkenlik gösterirken bu gazların küresel ısınmaya etkisi karbondioksitle karşılaştırıldığında 140 kat ile 11 bin 700 kat arasında değişebiliyor.
Florokarbonların atmosferde kalma süresi 2 bin 500 ile 50 bin yıl arasında ve bu grupta yer alan gazların küresel ısınmaya etkisi karbondioksite oranla 9 bin 200 kata kadar çıkabiliyor.
Atmosferde kalma süresi ortalama 740 yıl olan kükürt hekzaflorür, karbondioksite göre küresel ısınmaya 23 bin 900 kat daha fazla etki ediyor.
EPA’ya göre florlu gazların çoğunun atmosferik ömrü çok uzun olduğundan, mevcut konsantrasyonlarda gözle görülür bir düşüş görülmesi de kısa sürede mümkün değil. Öte yandan gelişen teknolojiyle birlikte endüstriyel sızıntıların azaltılması ve bu gazların yerine alternatif çözümlerin oluşturulmasıyla emisyonlar azaltılabilir.
Çin, birçok florlu gazın emisyonunda lider
ABD’deki Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) öncülüğünde 1990-2019 periyodu verileri üzerine gerçekleştirilen ve kükürt hekzaflorür, nitrojen triflorid ve bazı florokarbon gazlarının salımı üzerinden yapılan araştırmaya göre Çin, bu gazların emisyonunun yüzde 93’ünden sorumlu.
Çin’in 1990’da 5,5 milyon ton karbondioksit salımına eşdeğer florlu gaz emisyonu 2019’da yıllık 221 milyon tona yükselirken araştırmayı yapan bilim insanları böyle gitmesi halinde 2060’a gelindiğinde Çin’in en az 506 milyon ton karbondioksit salımına denk florlu gaz emisyonu gerçekleştireceğini tahmin ediyor.
ABD’nin toplam sera gazı emisyonu içerisinde florlu gazların payı yüzde 3 oranında bulunurken, Avrupa Birliği’nde (AB) bu oran yüzde 2,2 olarak hesaplanıyor.
Alınan önlemler 1,5 derece hedefi için yeterli değil
AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Avusturya Uluslararası Uygulamalı Sistem Analizi Enstitüsü (IIASA) Enerji, İklim ve Çevre Programı Kıdemli Araştırmacısı Dr. Pallav Purohit, en yaygın florlu gazın hidroflorokarbonlar olduğunu, bu gazın ana kaynağının ise soğutma ve iklimlendirme sistemleri, kimyasal çözücüler, yangın söndürücüler ve spreyler olduğunu söyledi.
Hidroflorokarbonların çok güçlü sera gazları olduğunu vurgulayan Purohit, bu bağlamda Montreal Protokolü’nde bu gazların kullanılmasının kademeli olarak azaltılmasının hedeflendiğini belirtti.
Bu gazların kontrol altına alınamaması halinde 2050’ye kadar kümülatif hidroflorokarbon emisyonlarının 92 milyar ton karbondioksit eş değerinden fazla olacağına dikkati çeken Purohit, “Montreal Protokolü’ne göre bu rakamın 32 milyar ton olması gerek. Bu bile küresel ısınmanın yaklaşık 1,5 derece ile sınırlanması için gerekli görülen 16 milyar tonun çok üzerinde.” dedi.
Başta Montreal Protokolü’nde belirlenen hedefler ve AB bölgesinde getirilen düzenlemeler olmak üzere bu gazların azaltılması yönünde çeşitli küresel, bölgesel ve ulusal çabalar olduğundan bahseden Purohit, “Ancak hidroflorokarbonların emisyonlarının azaltılmasına yönelik mevcut hedefler bile Paris Anlaşması ile belirlenen 1,5 derece hedefinin gerçekleştirilebilmesi için yeterli değil.” ifadelerini kullandı.
Muhabir: Yeter Ada Şeko