İSTANBUL (AA) – Hatay’da, Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremlerinde hasar gören Vakıflar Genel Müdürlüğü mülkiyeti ve korumasındaki kültürel miras eserlerinin ayağa kaldırılması için Kültür ve Turizm Bakanlığınca kurulan Hatay Vakıflar Danışma Bilim Kurulu koordinasyonunda yürütülen restorasyon çalışmaları titizlikle sürdürülüyor.
Tarih boyunca farklı uygarlıklara ev sahipliği yaptığı için “medeniyetler beşiği” olarak anılan Hatay, “asrın felaketi” olarak nitelenen depremlerden en çok etkilenen illerden oldu.
Depremin ardından yapılan hasar tespit çalışmalarında kent genelinde Vakıflar Bölge Müdürlüğü sorumluluğundaki 107 eserden 71’inin ağır hasar gördüğü, diğerlerinin ise afeti orta veya az hasarlı atlattığı belirlendi.
Kentte depremde tahrip olan Vakıflar Genel Müdürlüğü mülkiyeti ve korumasındaki tescilli kültür varlıklarının ihya edilmesi için Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde Hatay Vakıflar Danışma Bilim Kurulu oluşturuldu.
İçinde külliye, cami, kilise, türbe, hamam, han ve geleneksel evlerin bulunduğu vakıf eserlerinin yeniden ayağa kaldırılması için Bilim Kurulu koordinasyonunda yürütülen restorasyon çalışmaları titizlikle devam ediyor.
Bu kapsamda, ihale, sözleşme, yer teslimleri yapılıp rölöve projeleri ve zemin etütleri tamamlanan Habib-i Neccar Camii, Ulu Camii, Nakip Camii, Semerciler Camii, Şeyh Muhammed Camii, Meydan Camii, Ahmediye Camii, Sarımiye Camii, Caferiye Mescidi ve Kurşunlu Han’ın da aralarında yer aldığı birçok eserin aslına uygun olarak restore edilmesi için başlatılan çalışmalar sürüyor.
“Yıkıntılardan veri sağlayarak yapıları ayağa kaldırmak mümkün”
Hatay Vakıflar Danışma Bilim Kurulu Üyesi mimar Prof. Dr. Zeynep Ahunbay, AA muhabirine, depremde Hatay’daki çok sayıda kültür varlığının hasar gördüğünü, bazılarının çok daha fazla etkilendiğini ve yıkıldığını anlattı.
Kırsal alanda özellikle uzun zaman bakımsız kalmış yapıların deprem sarsıntısıyla daha da çok yıkıma uğradığını belirten Ahunbay, “O yıkıntılardan da veri sağlayarak yani oradaki bilgileri iyi kullanarak, değerlendirerek ayağa kaldırmak mümkün.” dedi.
Ahunbay, söz konusu vakıf eserlerinin en iyi şekilde geleceğe aktarılabilmelerinin önemini vurgulayarak, eserlerin restorasyon projelerinin hazırlanması için Vakıflar Genel Müdürlüğünce bir bilim kurulu oluşturulduğunu hatırlattı.
Hasar gören vakıf eserlerinin çoğunun cami olduğunu ama bunların yanı sıra Hristiyan, Katolik ve Süryani kiliselerinin de depremden etkilendiğine işaret eden Ahunbay, bu eserlerin dağılmış olan strüktürlerinin incelenmesi ve özgün parçalarının kullanılarak tekrar ayağa kaldırılmaları amacıyla projeler hazırlandığını kaydetti.
Kültür varlıklarının belli bir düzeyde kabul edilebilir çözümlerle restore edilmeleri gerektiğini belirten Prof. Dr. Ahunbay, şöyle konuştu.
“Üst cephesi, kubbesi yıkılmış, minaresi yıkılmış. O minarenin parçalarının tasnif edilmesi, her sağlam parçanın nereye ait olduğunun belirlenmesi ve tekrar restorasyonunda kullanılabilmesi önemli. Aynı şekilde kemerler, tonozlar yıkılmış, darmadağın olmuş. Onları yeniden yaparken mümkün olduğunca özgün parçaların taşlarını kullanmak istiyoruz ama onlar da sağlamsa tabii ki. Bundan sonraki depremin de hasarlara neden olacağını bilerek depreme dayanıklı bir yapı yapmak durumundayız. Bilim Kurulu, hem tarihi verileri kaybetmemek için hem hafızalarda anıları olan çok değerli eserleri yabancılaştırmadan yapılacak projeler için bilimsel destek sağlıyor.”
“Kalabilen duvarların en iyi şekilde sağlamlaştırılarak korunmasını istiyoruz”
Bilim Kurulunun toplantısı için iki kez bölgede bulunduklarını anlatan Ahunbay, ilk gittiklerinde yıkımın olduğu yerlerde incelemelerde bulunduklarını, hasar gören eserlerin özgün parçaların tasnif edilmesi, korunaklı bir şekilde şantiye alanı içinde tutulmaları ve belgelenmeleri, yıkıntı kaldırıldıktan sonra da eserlerin camilerin planlarının, kesit ve görünüşlerinin çizilmesi için çalıştıklarını kaydetti.
İkinci toplantıda ise hazırlanan çizimleri incelediklerini ve nasıl bir restorasyon çalışmasının uygun olacağını görüştüklerini dile getiren Ahunbay, inşaat mühendisleri tarafından yapıların deprem sonrasında ayakta kalan kısımlarının sağlamlığının değerlendirildiğini, hazırlanan projeler Koruma Kurulu onayından geçtikten sonra yeniden yapım aşamasına geçildiğini söyledi.
Aslına uygun restorasyonun önemine vurgu yapan Ahunbay, şöyle konuştu:
“Kalabilen duvarların en iyi şekilde sağlamlaştırılarak korunmasını istiyoruz. Çünkü eğer her şey kaldırılırsa o zaman özgünlük kayboluyor. Yani oradaki tarihi değerleri yitirmiş oluyoruz. Ama dağılmış, yıkılmış olan parçaları tekrar birleştirerek, kenetlerle… Mesela minarelere baktığımız zaman, minarelerde kenet ve zıvana kullanılmadığını görüyoruz. Bu da depreme dayanıklı olmayan bir yapı anlamına geliyor. Bundan sonra yapılacak olan uygulamada muhakkak ki onların depreme dayanıklı bir şekilde inşa edilmesi lazım. Yani kalabilen sağlam minare taşlarını yeniden kullanarak ama onları sağlam bağlantılarla birleştirerek restore etmek gerekiyor.”
Prof. Dr. Ahunbay, depremde harabeye dönmüş eserlerin büyük ölçekli yeniden yapım gerektirdiğini, bu tür çalışmalar için eski çizimler ve fotoğraflar ile sağlam kalan özgün parçalardan ne kadar yararlanılabilirse restorasyonun o kadar iyi olacağını ifade etti.
“Küçük hasarlar daha kolay restore edilebiliyor”
Restorasyon çalışmalarının titiz yapılması gerektiğinin altını çizen Ahunbay, “Bunların titiz yapılması gerekiyor. 3 ayda bitecek bir betonarme inşaat gibi değil tabii ki. Hem sabır hem emek hem de bilgi gerekiyor. Sabırla götürmek lazım, yani birkaç yıl sürecektir. Tabii o arada sürekli sağlanan bir bütçe olması gerekiyor.” dedi.
Ahunbay, hasar gören yapılardan Ahmediye Camii, Caferiye Mescidi, Habibi Neccar Camii, Kürt Fakih Camii, Mahremiye Camii, Meydan Camii, Nakip Camii, Semerciler Camii, Şeyh Muhammed Camii ve Ulu Camii’nin ilk aşamada ele alındığını dile getirerek, şunları kaydetti:
“Antakya Belen’de Kanuni Külliyesi’nin camisinin minaresinde hasar oluşmuş. Onun da daha önce restorasyon projesi var. Yıkılan parçalar değerlendirilebilir, o çok karmaşık bir proje değil. Beyazıt-ı Bestami Külliyesi’nde ciddi hasarlar var, onun uzun süre gerektireceği belli. Bir su kemeri var, üst katı yıkılmış. İskenderun’da Rum Katolik Kilisesi var. Süryani Katolik Kilisesi. Payas’taki Sokullu Külliyesi de yakın zamanda Vakıflar tarafından restore edilmişti. Onun camisinin minaresinde bir yıkım oldu. Onun da projesi hazırlandı. Hemen uygulamaya geçilebilecek durumda. Yani küçük hasarlar daha kolay restore edilebiliyor.”
Prof. Dr. Ahunbay, yıkılan evlerin de yeniden yapılması için çalışıldığını, oralarda insanların yaşayacağını, bu yüzden restorasyon çalışmalarıyla şehri yeniden ağaya kaldırmanın halkı moral olarak destekleyeceğini ve daha yaşanabilir bir çevre sağlayacağını belirtti.
Kültür mirasın evrensel bir değer olduğunu kaydeden Ahunbay, “Antakya çok eski bir şehir. Geçmişinden günümüze gelen şeylerin kaybedilmemesini, ulusal kültür, evrensel kültür açısından önemsiyoruz. Bu yöndeki çabaların da büyük bir katılımla gerçekleşmesini diliyorum.” şeklinde konuştu.
Muhabir: Zeynep Rakipoğlu