Ülkemizde bir grup kesim tarafından sağlıkta eskiden ilaç ve muayene kuyrukları vardı muayene olamıyorduk ilaç alamıyorduk şimdi her şeye ulaşabiliyoruz ve sağlık hizmetini alıyoruz kuyruklar bitti dediklerini duyuyor ve şahit oluyoruz…
Gerçekten böylemi? Sağlıkta dönüşüm sağlanıp ülke vatandaşları olarak gerçekten nitelikli sağlık hizmeti alabiliyormuyuz?
Türkiye’de 1980’li yıllarda neol-liberal politikalarla şekillenmeye başlayan sağlık hizmetlerindeki dönüşüm Sağlıkta Dönüşüm Programı ile ete kemiğe büründü
Özel sağlık sunumu yaygınlaşıp, kamuda sağlık hizmetleri metalaşırken ve hizmet sunumu ile finansmanı birbirinden ayrılırken, istihdam yapısından ödeme sistemlerine kadar tüm uygulamaların piyasa benzeri hale gelmesinin iş yoğunlaşması, kışkırtılmış talep, sağlık hizmet mekanlarının dönüşümü, iş tanımlarının dönüşümü, eleman ve araç-gereç yetersizliği, sağlık ve güvenlik yoksunluğu, farklı istihdam statüleri oluşturulması, düşük ücretler gibi çok sayıda sonucu oldu
Peki burada şunu sormak gerekiyor Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın amaçları nelerdir? kısaca sağlık hizmetlerinin etkili, verimli ve hakkaniyete uygun bir şekilde organize edilmesi, finansmanının sağlanması ve sunulması olarak tanımlamamız mümkündür?
Sağlıkta dönüşüm bu amaç ve kapsama göre oldumu? Türkiye’de 2003 yılında Sağlıkta Dönüşüm Programı (SDP) adıyla neoliberal sağlık reformları yürürlüğe konuldu. Bu reformlar temel olarak, sağlık hizmetlerinin finansmanının genel sağlık sigortası ile sağlanması, kamusal birinci basamağın tasfiye edilerek sağlık ocaklarının kapatılması ve bunun yerine birinci basamağın özelleştirilmesi yaklaşımına uygun bir aile hekimliği modeline geçilmesi ve kamu hastanelerinin işletme haline dönüştürülerek piyasalaştırılması uygulamalarını içeriyordu.
Bir yandan sağlık hizmetine başvuru körüklenirken, diğer yandan da rutin sağlık hizmetine ulaşamayan hastalar acil servislere akın etti ve 2014’te acil servis başvuruları 100 milyona ulaşmıştı bunun açıklamsı şu idi “Türkiye, tüm dünyada nüfusundan fazla acil servis başvurusu yapılan tek ülke konumunda.”
Sağlık Bakanlığı hekime başvuran hasta sayısını hızla artırdı ancak sağlık hizmetlerinin kalitesinde herhangi bir artış ortaya çıkmadı.
Örneğin kalp krizi (akut miyokart enfarktüsü) nedeniyle hastane başvurularından sonraki 30 gün içerisinde hayatını kaybedenlerin oranı Türkiye’de %10,7 iken bu ölümlerin OECD ortalaması %7,9’dur.
Türkiye verisi OECD ortalamasından %35 daha yüksektir. Benzer biçimde ani inme (felç) sonrasındaki 30 gün içerisindeki ölüm oranı %11,8’dir ve bu oran ile Türkiye bütün OECD ülkeleri içerisinde Meksika ve Slovenya’dan sonra en kötü üçüncü orana sahiptir.
Kontrol altına alınamayan diyabet olgularının oranı OECD ortalamasından yaklaşık on kat daha yüksek, astım nedeniyle hastaneye yapılan başvuru hızı OECD ortalamasından dört kattan fazla yüksektir (OECD Reviews of Health Care Quality: Turkey 2014: Raising Standards, OECD Publishing).
Sağlıkta Dönüşüm Projesi’nin 2. Fazı ile hayata geçen ve bir tür kamu-özel ortaklığı olan şehir hastaneleri de sağlık emeğini ve sağlık hizmeti sunum biçimlerini değiştirdi. Sağlık çalışanlarının pek çoğu kapanan hastanelerinden kent merkezlerine uzak biçimde konumlanan şehir hastanalerinde görevlendirildiler. Daha az çalışanla hizmet sunmaya çalışan bu mega hastanelere geçişle birlikte sağlık çalışanlarının iş yükleri daha da arttı (Kablay, 2021: 88)
Türkiye’de sağlık hizmeti kalitesi ile ilgili içler acısı durum, Sağlıkta Dönüşüm Programı adıyla yürütülen neoliberal sağlık reformlarının iflasını tescilliyor. Bu nedenle, Türkiye’de sağlığı, içinde bulunduğu kötü durumdan çıkarmanın yolu, temel amacı kâr maksimizasyonu olan neoliberal sağlık politikalarının terk edilmesinden geçmektedir.
Sağlık hizmetleri koruyucu, tedavi edici ve esenlendirici (rehabilite edici) hizmetler olarak üçe ayrılır ve Türkiye’nin sağlık alanındaki gereksinimi; bu üç hizmetin bütünleşik olarak örgütlendiği, finansmanı ağırlıklı olarak kamu tarafından karşılanan, sağlık hizmetleri ağırlıklı olarak kamu tarafından sunulan, basamaklandırılmış ve sevk sisteminin geçerli olduğu ulusal bir sağlık sistemidir. Şöyle 20025-2006 yılına gidelim ve hatırlayalım neler oldu;
İl sağlık müdürlükleri üçe bölündü, ildeki tüm hastaneler Kamu Hastaneleri Genel Sekreterliği’ne bağlandı.
Sağlık ocakları, laboratuarlar, VSD ve AÇS’ler yeni kurulan Halk Sağlığı İl Müdürlüğü’ne bağlandı.
İl sağlık müdürlüklerine 112 acil servisler ve özel sağlık kuruluşları bağlandı. Örnekleri çoğaltmak mümkün 663 sayılı KHK ile il içerisinde Sanki valilikten bağımsızmış gibi hareket eden genel sekreterlikler amacını aşınca müdürlükler içerisinde birer daireye dönüştü ve prosedür olayları dahada arttı.
Önce şuna karar vermeliyiz; Sağlığa ulaşım mı? Nitelikli tedavimi?
Bugün diyelim ki Merkezi Hekim Randevu Sistemi (MHRS) randevu aldınız ve muayene oldunuz hekim sizde bir hastalık için şüphe duydu ve sizden tedaviye başlamak için MR,BT vb,yine uç laboratuvar tetkikleri yapılması istedi buraya kadar güzel işte sorun başlıyor. Sizce kaç gün sonrasına yada kaç yıl sonrasına randevu veriliyordur? En son basında bir vatandaşımızın feryadı kulaklarımıza yansıdı kolonoskopi, için bir buçuk yıl sonrasına gün verildiğinden dert yanıyordu..
Şimdilerde ise; Ameliyat yapılma süreleri çok acil değilse nerdeyse yapılmıyor. Malpraktis belası ve sağlıkta şiddet çıkmazı ve sağlıkta ölümler var sağlık çalışanı tetikte.
Aslında vatandaş sağlığa ulaştığını düşünse de Merkezi Hekim Randevu Sistemi (MHRS) nedeni ile rahat ulaşamıyor ve randevu alamıyor. Şimdi dijital kuyruk söz konusu. Aciller bu nedenle kapasitesinin üzerinde hizmet veriyor.
Hele şu şehir hastaneciliği modeli yok mu? Yap işlet devret ile devletin 30 yıllık süresi ipotek altına alınıyor ve birileri zengin ediliyor. Yani tam bir fiyasko..
Sağlık alanında kurulu bulunan sağlık tesisleri içi boşaltıldı ve binalarının çoğu alışveriş merkezlerine dönüştü bile.
Covid-19 sürecinde yaşadığımız tablo çok enteresandı. Ankara’da kapatılan hastaneler Covid Hastanesi olarak kullanıma sunuldu(ZTE Hastanesi).
Sağlıkta dönüşüm ayağına değer olan Refik Saydam tarafından hayata geçirilen Sosyalizasyon ve umumi hıfzıssıhha kanunu revize ederek işlemez hale getirdik. Burada bile kapama ve açmalarda umumi hıfzıssıhha kanunu ön plandaydı. Rahmetli ne kanunlar yapmış…
Yazıyı burada bırakalım. Sonrasında sağlık hizmeti sunumunda yaşanan sorunlar, nitelikli personel istihdamı, Sağlıkta insan gücü planlaması, sağlıkta şiddet, Mobbing, angarya çalışma vb. konuları sırası ile ele alarak yazı dizimize devam edelim.
Saygılarımla
Yazar Hüseyin AYHAN