İsrail’in geçmişteki hatalarından ders çıkarmayı reddettiği görülüyor.
Son haftalarda İsrail, birkaç yüksek profilli Hamas ve Hizbullah liderini hızlı bir şekilde öldürerek bir suikast çılgınlığına girişti. Ancak, şu anda bir güç gösterisi olarak yaygın bir şekilde kutlanan bu cinayetlerin, bu grupları cesaretlendireceğine ve uzun vadede İsrail’in güvenliğine ve bölgenin istikrarına zarar vereceğine inanmak için sebepler var.
Örneğin, Çarşamba günü İran’ın başkenti Tahran’da İsmail Haniye’nin öldürülmesi, Hamas liderliğindeki ılımlı sesi susturdu ve muhtemelen grubu İsrail’e karşı daha sert, daha az uzlaşmacı bir duruş sergilemeye itti. Grubun siyasi kanadının başı olan Haniye, yaygın olarak pragmatik bir siyasi operatör olarak görülüyordu. Geçmişte ateşkesler müzakere etmişti ve öldürülmeden önce bir tane daha elde etmeye çalışıyordu.
Geçmişte üst düzey bir suikastın örgüt üzerinde ne kadar sertleştirici bir etki yaratabildiğini gördük.
Yirmi yıl önce, Mart 2004’te İsrail, Hamas’ın yaşlı, tekerlekli sandalyedeki kurucusu ve ruhani lideri Şeyh Ahmed Yasin’i, Gazze Şehri’ndeki bir camiden sabah namazından sonra ayrılırken öldürdü. Yasin’in himayesinde Hamas, Suudi Arabistan ile ittifak halindeydi ve yüksek kaliteli silahlara sınırlı erişimi vardı.
Yassin’in öldürülmesinden sonra, daha şahin bir figür olan Halid Meşal, Hamas’ın kontrolünü ele geçirdi ve grubu İran’a yaklaştırdı . Suudilerin aksine, İran Hamas’a roket tasarımları ve diğer askeri teknolojiler sağlamaya istekliydi. Haniyeh, 2017’de Meşal’den siyasi liderlik rolünü devraldığında, Hamas tamamen İran etkisi altındaydı ve yüksek kaliteli silahlardan oluşan müthiş bir cephanelik inşa etmişti.
Aynı şey İsrail’in Hizbullah liderini hedef almasıyla da yaşandı.
1992’de İsrail, Hizbullah‘ın genel sekreteri Abbas el-Musavi’ yi, karısı ve altı yaşındaki oğluyla birlikte Güney Lübnan’da suikast ile öldürdü. Cinayetler grubun kararlılığını daha da sertleştirdi. El-Musavi ‘nin halefi Hasan Nasrallah çok daha karizmatik, etkili ve etkili olduğunu kanıtladı. Grubun gücünü ve bölgesel etkisini önemli ölçüde artırdı. Nasrallah ayrıca, grubun hassas güdümlü füzelerden uzun menzilli roketlere kadar daha gelişmiş silahlarının çoğunu elde etmekten sorumlu olduğuna inanılan Hizbullah komutanı Fuad Şükr’ün yükselişinden de sorumluydu.
Haniyeh ‘in Tahran’da öldürülmesinden bir gün önce İsrail, Beyrut’ta Shukr ‘u öldürdü. Ve Perşembe günü, 13 Temmuz’da Güney Gazze’ye düzenlediği hava saldırısında Hamas askeri komutanı Muhammet Deif’ in öldürüldüğünü idda etti.
Geçmişteki suikastların beklenmeyen sonuçlarına bakıldığında, bu iki askeri komutanın ya da Haniye’nin öldürülmesinin, bu grupları İsrail için daha az korkutucu bir düşman haline getireceğine inanmak için çok az neden var.
Tarih, İsrail’in üst düzey siyasi veya askeri bir aktöre yönelik suikastının, başlangıçta oyunun kurallarını değiştiren bir zafer olarak selamlansa bile, sonunda öldürülen liderin daha kararlı, yetenekli ve şahin biriyle değiştirilmesine yol açtığını gösteriyor.
Nitekim İsrail’in son 40 yıldır büyük ölçüde suikastlara dayalı terörle mücadele stratejisinin büyük bir stratejik başarısızlık olduğu ortaya çıktı.
Örneğin, 1992’de el-Musawi’nin suikastı, İsrail tarafından daha gerçekleşmeden önce bile birçok kişi tarafından stratejik bir hata olarak değerlendirilmişti. Ronen Bergman, Rise and Kill First: The Secret History of Israel’s Targeted Assassinations adlı kitabında, bazı İsrailli askeri figürlerin bile suikasta karşı çıktığını, “Hizbullah’ın tek kişilik bir gösteri olmadığına ve Musawi ‘nin liderliğindeki en uç adam olmadığına” inandıklarını ve “yerinin daha radikal biriyle değiştirileceği” konusunda uyardıklarını belgeliyor.
El-Musawi yönetiminde Hizbullah küçük bir milis gücüydü. En güçlü silahı intihar bombalamalarıydı ve İsrail ordusunu Lübnan topraklarından etkili bir şekilde geri püskürtemedi. Nasrallah görevi devraldığında, Shukr ‘u grubun çabalarını artırma ve güney Lübnan’daki İsrail güçlerine roket saldırıları da dahil olmak üzere sofistike gerilla saldırıları düzenleme görevini üstlendi . Shukr‘un saldırıları İsraillileri 2000 yılında geri çekilmeye zorladı ve bu, Arap askeri gücüne karşı ilk kayıpları oldu.
Ancak İsrail, el-Musavi ‘nin öldürülmesinin Nasrallah’ın iktidara gelmesine yol açmasının ardından suikastlar hakkında dersini almadı. 2003’te Yasin ve o zamanki yardımcısı Haniye’yi öldürmeye çalıştı. İsrail’in hava saldırısıyla yıkılmadan önce Gazze Şehri’ndeki bir binadan kıl payı kurtuldular. Bir yıl sonra İsrail, Yasin’i öldürmeyi başardı ve bu da Hamas ‘ı İran ile ittifaka iten Meşal‘in yükselişine yol açtı ve bu da İsrail için felaketle sonuçlandı.
İsrail’in Hizbullah veya Hamas’ın siyasi veya askeri bir liderini öldürmesi durumunda, onun yerine uzlaşma değil intikam arayan daha katı görüşlü bir liderin getirilmesi şaşırtıcı değil; hatta neredeyse beklenen bir durum.
Tarih muhtemelen kendini tekrar edecektir. Meşal‘in şimdi Haniyeh‘in yerine iktidara dönmesi bekleniyor. İsraillilerle müzakerelerinde çok daha az uzlaşmacı olması muhtemel.
İsrail’in gerçekleştirdiği suikastler, daha sert görüşlü liderlerin önünü açmanın ötesinde, çoğu zaman olumsuz sonuçlara yol açıyor ve son suikastler de farklı değil.
Örneğin İsrail, Haniye’yi Tahran’da öldürerek İran’ın karşılık vermesine yol açtı.
Nisan ayında, İsrail’in Şam’daki İran diplomatik tesisinde iki İslam Devrim Muhafızları Ordusu generalini öldürmesi üzerine Tahran, 300 İran insansız hava aracı ve balistik ve seyir füzesi atarak misillemede bulunmuş ve 21. yüzyılda İsrail’e saldıran ilk devlet olmuştur. Güçlü Batılı müttefiklerinden ve Arap komşularından aldığı tüm yardıma rağmen, en az beş balistik füze İsrail’in savunmasını delmiştir.
İsrail şimdi Tahran’da İran’ın egemenliğine açık bir hakarette bulunarak yüksek profilli bir hedefi vurdu. Bu eylemle, İran’ın nükleer tesislerini vurma yeteneğini de iletti. İran caydırıcılığı geri getirmek zorunda.
Dahası, İran’ın yeni cumhurbaşkanı Masoud Pezeshkian, İran’ı Batı’ya doğru döndürebilecek bir lider olarak övüldü. Suikast, yakınlaşmaya şüpheyle yaklaşan İran’daki sertlik yanlılarına, göreve başladıktan bir gün sonra yeni cumhurbaşkanının vizyonunu baltalamak için bir sebep verdi.
Sonuç olarak İsrail, gerçekleştirdiği yüksek profilli suikastlarla sembolik bir zafer elde etti ancak aynı zamanda rakiplerini daha şahin pozisyonlar almaya ve bölgeyi daha geniş çaplı bir savaşa hazırlamaya teşvik etti.
Son 40 yıldır İsrail, işgal, apartheid, yönetim başarısızlığı, umut kaybı, umutsuzluk ve Filistinliler arasındaki öfke gibi siyasi şiddetin temel nedenlerini ele almak yerine, güçlerine ve halkına karşı saldırılar düzenleyen devlet dışı aktörleri liderlerini öldürerek zayıflatmaya çalışmakta ısrar etti. 7 Ekim’in sonrası, İsrail’in yön değiştirmek için kaçırdığı bir başka fırsattı. Suikastlar geçmişte yalnızca İsrail’in düşmanlarını cesaretlendirmeye, kızdırmaya ve daha kararlı hale getirmeye hizmet etti ve bunu şimdi de yapmaya devam edecekler.
ADEM YAŞAR