İSTANBUL (AA) – AA’nın “İstanbul’un Yüzleri” başlıklı dosyasının ikinci haberinde İstanbul’da yaşayan Ermenileri anlatan Magakyan, Ermenilerin bu şehre ve kültürüne yaptığı katkıları değerlendirdi.
Beykoz’un “Ermeni mahallesi” diye anılan bölgesinin 88 numaralı evinde 1951’de dünyaya gelen Magakyan, 20 yaşındayken asker olarak Manisa’ya gittiğini ve Kıbrıs Barış Harekatı başlayınca tekrar göreve çağrıldığını belirtti.
Magakyan, 1979’da dönemin Patriği (Şınorhk) Kalusyan’ın kendisini Beykoz’daki Surp Nigoğayos Ermeni Kilisesi’ne atadığını ifade ederek, şöyle devam etti:
“1979 yılında o dönemin Patriği Sayın Kalusyan’ın bana görev tevdi etmesiyle şu ana kadar devletimizin şahsıma gösterdiği inayetle vakfın başkanlığını deruhte etmekteyim. Yıllardır bu inancım ve imanım doğrultusunda ait olduğum, bağlı olduğum dinin ibadethanesine ve doğup büyüdüğüm semtin ibadethanesine hizmet etmeye devam etmekteyim. Bundan mutluluk ve gurur duymaktayım.”
“Hayatımda musiki olmazsa olmaz”
Musiki ve futbolun özel zevkleri arasında yer aldığından bahseden Magakyan, “Hayatımda musiki olmazsa olmaz. Gençlik yıllarımda topun peşinde çok koştuk. Şarkılarla gülüp şarkılarla ağlarım. Her hafta burada musiki seven arkadaşlarla buluşup fasıllar yaparız.” ifadesini kullandı.
Magakyan, Türkiye’den başka yerde yaşamanın aklına bile gelmediğini ifade ederek, “Doğduğum isimle bu yaşa geldim, Varujan olarak hayatıma devam ediyorum. Hiçbir zaman Jan olmayı ya da kendimi başka kimlikle ifade etmeyi düşünmediğimi söyleyebilirim.” dedi.
Fatih Sultan Mehmet döneminde İstanbul’da ciddi Ermeni kolonisi oluşmaya başladı
İstanbul’da ilk Ermeni nüfusunun Fatih Sultan Mehmet’in girişimleriyle oluşturulduğunu aktaran Magakyan, şunları söyledi:
“Fatih Sultan Mehmet Han, İstanbul’u 1453 yılında fethettiği zaman dünya baş şehri yapmak istiyordu. Böyle projesi vardı. Bunu yapmak için de Anadolu’nun Doğu bölgelerinde yaşayan, mimaride küçük el sanatlarıyla uğraşan, Anadolu’nun ve Güney Kafkasya’nın kadim halkı olan Ermeni taş ustalarını da İstanbul’a getirerek bu plan ve programını da güncelleştirmek istiyordu. Bu insanların ailelerinin de eşlerinin arkasından İstanbul’a gelmesiyle İstanbul’da ciddi Ermeni kolonisi oluşmaya başladı.”
Magakyan, Fatih Sultan Mehmet’in 1461’de Ermeni Patrikliğini Bursa’dan İstanbul’a taşıdığını anımsatarak, Patriklik müessesesinin hala İstanbul’da olduğunu söyledi.
İstanbul’a gelen Ermeni ailelerin ilk başlarda Yenikapı ve civarında iskan edildiğini, nüfusun artmasıyla Boğaz ilçelerine göç ettiklerini belirten Magakyan, “Dönemin Ermeni gezgini Eremya Çelebi Kömürciyan’ın aktardığı bilgilere göre, 1658 yılında Beykoz’da adı Surp Nigoğayos olan yanmış bir Ermeni kilisesinden bahsediyor. Bundan sonra tabii Beykoz’da Ermeni nüfusun hakim olduğunu bu kayıtlardan da gözlemliyoruz.” şeklinde konuştu.
Magakyan, Osmanlı döneminde İstanbul’daki Ermeni nüfusunun net olarak sayılmadığına dikkati çekerek, 1850’lerden önceki nüfus sayımında sadece erkeklerin sayıldığını ve o sayının en az dörtle çarpılması gerektiğini ifade etti.
“Beykoz’da komşuluk akrabalığın önündeydi”
Beykoz’da Ermeni, Türk, Rum ve Yahudi nüfusunun bir arada yaşadığına işaret eden Magakyan, Beykoz’daki etnisitelerin kendilerine ait sokaklar oluşturduğuna değindi.
Magakyan, İstanbul’da farklı etnik kökenli kişilerin birbirleriyle çok samimi olduğunu ve barış içerisinde yaşadığını aktararak, “Beykoz’da komşuluk akrabalığın önündeydi. Ahmet ile Mehmet, Hasan ile Hüseyin, Agop ile Artin, Niko ile Panayuk ile beraber aynı hüviyetteydiler, aynı kardeşçe duygularla hayatlarını devam ettiriyorlardı.” diye konuştu.
Evlerin kapılarında kilit olmadığını, her dinden ve ırktan çocukların bir arada oynadığını anlatan Magakyan, çocukların susadıklarında ya da acıktıklarında bir eve girerek istediklerini yiyip içtiklerini söyledi.
Magakyan, tüm Beykoz halkının birbirlerinin dinlerine saygı duyduğunu vurgulayarak, şu ifadeleri kullandı:
“Kurban Bayramı’nda rahmetli anneme 7 ayrı yerden et gelmiştir. Bayramlar birlikte kutlanırdı. Müslüman komşum Noel Bayramı’nı en az benim kadar bilirdi. Görkemli yıllarına ben daha nasıl örnek verebilirim, şu anda uzun uzun hafızamı yormam lazım. Her bakımdan çocukluğumun İstanbul’unu, o yaşantıyı aramıyorum dersem çok büyük yalan konuşmuş olurum.”
“Ermeniler, Anadolu topraklarına katkı sağladılar”
Ermenilerin özellikle mimari ve müzikte Anadolu topraklarına büyük katkılarının olduğunun altını çizen Magakyan, uzun yıllardır İstanbul’da yaşayan Ermenilerin Türklerle ortak kültür inşa ettiğini dile getirdi.
Magakyan, Ermeni bestekarların, klasik Türk musikisi ve pop müziğine ilham verdiklerinden bahsederek, “Aşağı yukarı 80 kadar Ermeni kökenli bestekarın gerek klasik müziğe gerek modern müziğe gerekse pop dediğimiz popüler müziğe önemli hizmetleri olmuştur.” dedi.
Başta Balyan ailesi olmak üzere birçok Ermeni ailenin Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi mimarisinin gelişmesine ön ayak olduğunu aktaran Magakyan, sözlerini şöyle tamamladı:
“Uzun yıllar Ermeni taş ustaları ve mimarlar padişaha hizmet ettiler. Sarayda 100 yıl civarı hassa mimarı olarak hizmet verdiler. Latin alfabesine geçerken Ulu Önder Atatürk’ün o tahtanın başında Latin alfabesini öğreten bir resim vardır, onun yanında duran zatlardan biri Agop Martayan. Latin alfabesini meydana getiren söz dizilerini bulan insan olmuş olup bizzat Atamız tarafından da ‘Soyadı Dilaçar olsun.’ diyerek, ‘Agop Dilaçar’ diye anılmasını sağlamıştır.”
Muhabir: Ömer Faruk Madanoğlu