Suriye, birçok zorluk ve riskle karşı karşıya kalarak oldukça kırılgan olmaya devam ediyor. Bu, Türkiye’nin, çeşitli istikrarsızlık evrelerinden geçen ve birçok aktörün dahil olduğu birçok güç mücadelesi gören ülkede gelişen stratejisi için geniş bölgesel destek sağlamasını elzem kılıyor.
Suriye, bölgesel devletler arasındaki ilişkiler için kritik bir turnusol testi olarak hizmet etti, çünkü güvenlik algılarını önemli ölçüde etkiledi. Kriz boyunca, bölgesel devletler Suriye’de farklı politikalar izledi, bu da gerginliklere ve zaman zaman Türkiye‘nin yaklaşımıyla çatışmalara yol açtı. Bölgesel devletler arasındaki bu parçalanma, Suriye’de daha fazla karmaşıklığa yol açtı ve Esad rejiminin ve müttefiklerinin işine yaradı. Ancak, Suriye’deki değişen dinamikler bölgesel dengeyi değiştirmeye başlıyor ve bölgesel aktörler arasında yeni bir Suriye şekillendirmek için daha fazla iş birliğinin kapısını açıyor.
Esad rejiminin çöküşüyle yeni bir bölgesel düzen ortaya çıkıyor. Bölge, Demir Perde’nin çöküşünün kendi versiyonunu yaşıyor. Saddam Hüseyin rejiminin 2003’te devrilmesi Irak’taki ve daha geniş Orta Doğu’daki güç dinamiklerini yeniden şekillendirdiği gibi, Beşşar Esad‘ın düşüşü de hem Şam’da hem de bölge genelinde yeni yapılandırmalara yol açacak. Suriye, yeni bir devletin ortaya çıkması için olmazsa olmaz olan zorlu bir aşamadan geçiyor. Yeni bir Suriye doğarken, bölgesel müttefiklerinin devletin yeniden inşasını ve istikrarlı, birleşik bir geleceğin kurulmasını aktif olarak desteklemesi hayati önem taşıyor.
Türkiye’nin bölgesel desteğe sahip olması neden önemlidir? Suriye krizinin başlangıcından bu yana Ankara nüfuzunu kullanmaya çalışırken, ülkedeki durum da Türk dış politikasını farklı aşamalardan şekillendirdi. Böylece iki yönlü bir etki ortaya çıktı: Türkiye’nin politikaları bölgeyi etkilerken, Suriye’deki gelişmeler çeşitli noktalarda Türk önceliklerini yeniden kalibre etti ve Ankara’nın bölge devletleriyle ilişkilerini etkiledi.
Türkiye, 900 km’den fazla uzanan Suriye ile en uzun kara sınırını paylaşıyor. Bu yakınlığın getirdiği önemli güvenlik, siyasi ve ekonomik zorluklara rağmen Türkiye, muhalefeti desteklemeye ve Suriyeli mülteciler için açık kapı politikası sürdürmeye kararlı kaldı. Türkiye için Suriye, bölgedeki diğer ülkeler için olabileceği gibi yalnızca bir dış politika meselesi değil; aynı zamanda önemli iç etkileri de var.
Suriye’de önemli siyasi ve güvenlik etkisine sahip olan Türkiye, daha geniş bir bölgesel destek sağlayarak konumunu güçlendirmeyi hedefliyor; özellikle de düşmanlara sahip olmaktansa ittifaklar kurmanın daha faydalı olduğu bir bölgede bu çok önemli. Bugünün Suriye’si 13 yıl öncekinden farklı. Suriye’deki durum giderek karmaşıklaşıyor ve ülke daha fazla istikrarsızlığa karşı savunmasız kalmaya devam ediyor. Bu kritik anda Türkiye, Suriyelilerin bölge içinde istikrarlı ve birleşik bir ulus inşa etmelerine yardımcı olmak için bölgesel müttefiklerinin desteğine ihtiyaç duyuyor.
Suriye’de yeni liderliğin kamu düzenini sağlamak, kurumlar inşa etmek ve gerekli kaynakları güvence altına almak için Türkiye ve diğer bölgesel müttefiklere güvenmesi gerekecektir. İstikrarlı bir Suriye inşa etmek yalnızca halkı için değil, aynı zamanda Türkiye ve daha geniş bölge için de büyük bir kazanç olacaktır.
Bu bağlamda, Türkiye Esad’ın devrilmesinden bu yana yoğun diplomatik çabalar içinde. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bu hafta Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad Al-Thani ve Lübnan Başbakanı Necip Mikati ile Suriye’yi görüşmek üzere bir araya geldi. Ayrıca Perşembe günü D-8 Zirvesi’ne katılmak üzere Kahire’ye gitti ve burada Mısırlı mevkidaşıyla Suriye hakkında doğrudan görüşmelerde bulundu.
İran Cumhurbaşkanı Masoud Pezeshkian da Kahire’deki toplantıya katıldı. Düşüşünden önce, Esad’ın iktidarda kalmaya devam etmesi, bazı açılardan Türkiye ve İran’ı birbirine yakınlaştırmıştı. Ancak, Suriye’deki liderlik değişikliğinin ilişkilerin dengesini değiştirmesi muhtemel. Ankara artık Tahran karşısında üstünlüğe sahip. Dahası, artık daha geniş bölgedeki Arap devletleriyle daha yakın bir şekilde hizalanan çıkarlara sahip. İran, bu değişen dinamiği dikkatlice değerlendirmeli ve hem Türkiye’ye hem de Suriye’ye yönelik politikasını buna göre uyarlamalıdır. Ya Suriye’nin yeniden inşası için daha geniş bölgesel desteğin bir parçası olabilir ya da bu ortaya çıkan düzenin dışında kalma riskini göze alabilir.
Suriye’deki siyasi geçiş, masada yeni bir aktörler grubu gerektirecektir, öncelikle Suriye’nin komşuları ve Körfez ülkeleri. Bu bağlamda, Türkiye’nin rolü, bölgesel devletlerle yakın bir şekilde uyum sağlama ve Suriye muhalefetiyle bağlarını güçlendirme açısından hayati önem taşımaktadır.
Bu yaklaşım, geçmişin dersleri göz önüne alındığında önemlidir. Tarih, bölgeye hakim olma çabalarının sıklıkla gerginliklere yol açtığını göstermiştir. Suriye’yi bir çekişme noktası haline getirmek yerine, güçlü bir iş birliği noktası haline gelebilir. Türkiye, bölgesel müttefikleriyle birlikte istikrarlı bir Suriye inşa etmeye katkıda bulunabilirse -ancak belirli sınırlar içinde- hepsi yalnızca bölgedeki nüfuzlarını artırmakla kalmayacak, aynı zamanda önemli kazanımlar da elde edeceklerdir.
ADEM YAŞAR