İSTANBUL (AA) – “Romanlar ve Babalar”, “Eleştirinin Eleştirisi”, “Önsözler Kitabı” ve “Roman Ne Anlatır” adlı kitaplara imza atan Prof. Dr. Narlı, “Yedi İklim Dört Köşede Türkçenin Serüveni” başlıklı dosya haberi kapsamında, Türk edebiyatının önemli isimlerinden Ahmet Hamdi Tanpınar üzerine AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.
Narlı, edebiyat dünyasında 1990’lardan itibaren Tanpınar merkezli yazıların artmaya başladığını belirterek, bununla birlikte Tanpınar hakkında yeterli değerlendirmelerin ve tartışmaların yapılmadığını söyledi.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın farklı bakış açılarıyla yorumlanan bir figür olduğuna işaret eden Narlı, “Akademik alanda sağ, milli duyarlıklı bakışın genel çerçevede onu Yahya Kemal’in süreği olarak kültüre, tarihe ve mekana derin muhabbeti olan bir entelektüel olarak konumlandırdığını, sol, batı duyarlıklı bakışın ise onu modernliğin arzuları ve çatışmaları içinde gördüğünü söylersem çok da tutarsız bir tespit yapmış olmam. Son zamanlarda bu ikisi arasında gezinen, Tanpınar’ın bu iki tavrın içindeki gidiş gelişlerini analiz eden yazılar da yazıldı.” diye konuştu.
“Tanpınar, gelecek ile ilgilidir ve bu geleceğin inşasında Batı son derece önemlidir”
Prof. Dr. Narlı, Tanpınar edebiyatına bakıldığında entelektüel ve siyasi pozisyonlara göre Tanpınar algısının değişiklik gösterdiğini anlatarak, şöyle devam etti:
“Tanpınar’ı, modernizm ve edebiyat zemini üzerinde, kültür ve medeniyet değişmesi bağlamında ve arada kalma problemi merkezinde okuduğumuzda tarihsel, kültürel, poetik örüntüler içinde Freud’u, Nietzsche’yi, Proust’u, Bergson’u gördüğümüz gibi Şeyh Galip’i, Yahya Kemal’i, Ahmet Haşim’i de görürüz. Batı sanat ve düşüncesinin bireysel ve psikolojik devinimlerini gördüğümüz gibi dünün, bugün içindeki varlığının izlerini ve etkilerini de görürüz. Müslüman Türk kültürünün resimsizliğine ve nesirsizliğine hayıflanan Tanpınar’ı gördüğümüz gibi ‘Cesaret edebilseydim, Tanzimat’tan beri bir nevi Oidipus Kompleksi yani bilmeyerek babasını öldürmüş adamın kompleksi içinde yaşıyoruz derdim.’ diyen Tanpınar’ı da görürüz.”
Tanpınar’ın “geçmiş”le ilgili bir meselesinin olduğunu söylemenin doğru bir tespit olduğuna dikkati çeken Mehmet Narlı, “Onun geçmişi ne yapacağı, nereye koyacağı ile ilgili bir tereddüdü vardır ama bu onun modernliğin baskılaması ile maziyi bütünüyle kaybetme korkusundan kaynaklanmaz. O, hocası Yahya Kemal ve arkadaşı Abdülhak Şinasi Hisar gibi geçmişin ‘ideal’ bir yaşantı örneği olarak sanatsal bir formla yeniden üretilmesiyle çok alakadar değildir. Tanpınar, gelecek ile ilgilidir ve bu geleceğin hem zihni hem de estetik inşasında Batı son derece önemlidir. Ama fütürist veya Marksist bir gelecekçi de değildir.” değerlendirmelerinde bulundu.
“Tanpınar’ın her eseri bir bakıma düşünsel arayışların estetik bir formudur”
Narlı, modern Türk düşüncesinin temel taşıyıcı unsurlarının edebiyat üzerinden ilerlediğini vurgulayarak, “Sadece modernleşme tarihimizde değil, kurduğumuzu kabul ettiğimiz büyük medeniyetin düşüncesini de Mevlana, Yunus Emre gibi isimler taşımıştır. Bir medeniyetin ve kültürün felsefesi, bilimi, sosyolojisi bütünüyle edebiyatın içine yerleşir. Edebiyat onlarla kendi dilini ve biçimini kurup onu taşır ve yeniden üretir.” dedi.
Tanpınar’ın edebi ile düşünsel kimliği arasında bir mesafe olmadığının altını çizen Narlı, şunları kaydetti:
“Her eseri bir bakıma düşünsel arayışların estetik bir formudur. Tanpınar’ın eserlerindeki gerginlik, genellikle acı ve korku, onun yaşadığı tereddüt olarak kabul edilmiştir. Aslında onun eserlerindeki gerginlik, tereddüde kilitlenip kalanınkinden ziyade, bir karara ulaşan ama ulaştığı yerde kayıpların nasıl telafi edileceğinin, Batı’dan aldıklarıyla eklemlendiği süreçte, aldıklarını nasıl ‘kendileştireceğinin’ sancısını çekeninkine benzer. Çünkü Tanpınar’ın eserlerindeki simgeler, bir taraftan çelişik ve güvensiz bireysel bir kişiliğe işaret ederken, bir taraftan da kararsız kalınırsa yaşanacak suçluluğu, utancı ve ikisiyle başa çıkılamayacağının oluşturacağı trajik durumu işaret eder. Tanpınar’daki dinmez şikayet, kararsız kalmak değil, karar verdiği yere geç kalmış olmaktır, devam eden tereddüt ise ne yapılacağının kararsızlığı değil yanlış yapma korkusudur.”
Mehmet Narlı, romanlarındaki kahramanların Tanpınar’ın yaşadığı kararsızlığın bir örneği olarak okunabileceğini söyleyerek, “Mesela ‘Huzur’daki Suat, modern yaralı bilincin patlamasıdır. Ama İhsan da bize ait bir iradenin izharıdır. ‘Beş Şehir’ kitabındaki kültürel fenomenolojiyi, ‘Huzur’daki hayatımızın muhayyile ve idrakini, ‘Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ndeki dün ve bugün (gelenek ve modernleşme) eleştirisinden sızan kendi modernliğimizi kurma teklifini görmezden gelmeyiz.” görüşünü paylaştı.
“Tanpınar’ın arada kalmışlığının asıl göstereni yeni rejimin siyasal kültürü içindeki memnuniyetsiz tavrıdır”
Tanpınar’a ilişkin yapılan yorumlardaki “tereddütlerin ve sancıların” asıl kaynağının yazarın kendisi olduğunu belirten Narlı, “Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde Türkiye modernleşmesine kuramsal bir eleştiri getiren, modernlikle zaman ve iş arasındaki doğrusal ilişkiyi belirleyen, gecikmiş ve yozlaşmış bürokratik modernleşme takıntısının ironisi yapan, satır aralarında epistemolojisi olmayan hamlelerin boşa çıkacağını ve hatta toplumların kendi modernliklerini kurmalarını ima eden bir entelektüelin tereddüde kapandığını söylemek, Tanpınar’ın eserlerinde acıyla yoğrulan kararlılığını görmemeye sebep olabilir. Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ndeki en derin düşünce, artık terkibi de aşarak sosyal, siyasal, kültürel hayatımızı kuracak bir inşa sürecine başlamamız gerektiğidir.” şeklinde konuştu.
Prof. Dr. Mehmet Narlı, Tanpınar’ın yaşadığı tecrübenin diğer entelektüeller tarafından da yaşandığını aktararak, şunları anlattı:
“Onlardan çoğu bu tecrübeyi saklamayı iyi bildi, bazıları da bütünüyle kendini sahanın dışına attı. Necip Fazıl gibi sahada kalarak güreşmeyi tercih edenler oldu. Tanpınar fatalitesi tam da burada ortaya çıkar. O bunların hiçbirini yapamadı. Tanpınar’ın arada kalmışlığının asıl göstereni eserleri değil, yeni rejimin siyasal kültürü içindeki memnuniyetsiz tavrıdır. Başka bir deyişle ben, Tanpınar’ın tereddüdünün düşüncesinde ve sanatında değil de daha çok sosyal hayatında devam ettiği görüşündeyim. Özellikle günlüklerine bakıldığında evlenip evlenmemesi, arkadaş olduklarının kendi bulunduğu yere uygun olup olmadıkları, arkadaş, toplum ve devlet tarafından yeterli ilgiyi görüp görmediği hatta destekliyor göründüğü İnönü’nün desteklenip desteklenmemesi gibi konularda oldukça ‘mütereddit’ bir Tanpınar görünüyor.”
“Bu gerçekliklerin yeterince ve yerinde anlaşıldığı görüşünde değilim”
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın edebi dilinin “özgür ve entelektüel” bir anlama sahip olduğunun altını çizen Narlı, “Onun dili geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki çatışmayı ve anlam arayışlarının, bireysel ve toplumsal kimliğinin özleri ve nitelikleri etrafındaki yarılma ve arayışlarının, tartışma, hayal, halüsinasyon, rüya biçimlerinin yükünü taşıyan bir dildir. Bu yüzden kompleksizdir. Serazat olması, zaman zaman gramerin sınırlarını sarsması da bu yüzdendir. Huzur’daki Mümtaz’a söylediği gibi, ‘şuur ve benlik buhranının çocuğu’ olan bir entelektüelin gerçek dili de budur.” ifadelerini kullandı.
Narlı, Tanpınar’daki “mekan” kavrayışının estetiğin konusu olduğu kadar zihni aidiyetin, devamlılığın da konusu olduğunu belirterek, Tanpınar’ın, Yahya Kemal’in açtığı yolda, şehre estetik ve kültürel bir gözle baktığını söyledi.
Usta yazarın edebi ürünlerinde mekan ve zamanın eşyada birleşerek bu güne gülümsediğine işaret eden Narlı, şunları kaydetti:
“Beş Şehir’in bu gülümsemenin ışığında yazıldığı söylenebilir. Eşyanın gülen yüzü, bazen şehirlerin manzaraları içinde hafızayı harekete geçirerek, bugünle dün arasına bir mahşer kurar. Huzur romanı da bu mahşerden doğar. Tanpınar, hocası ve dostu Yahya Kemal ile İstanbul’u karış karış gezerken, denizine, tepelerine, surlarına, camilerine, türbelerine, cumbalarına bakarken, bir yandan Yahya Kemal’in delaletiyle, mekana sinen, mekanın peteklerinde sıkıştırılmış olarak duran medeniyetin kolektif ruhunu duyar. Bir yandan da kendisinin ne olduğunu nelere sahip bulunduğunu anlamaya, değişen içindeki değişmeyeni bulmaya yani kendini kurmaya çalışır. Yahya Kemal’in ‘Aziz İstanbul’la peşine düştüğü medeniyet varlıklarını Tanpınar, ‘Beş Şehir’le, ‘Huzur’la, ‘Bursa’da Zaman’ şiiriyle arar.”
Prof. Dr. Narlı, Tanpınar sanatının ve düşüncesinin ana ekseninin modernleşme olmadığını belirterek, “Tanpınar, 19. asır Türk edebiyatı tarihinde modern bağlamdaki yenileşme tarihimizin köklerini, enstrümanlarını ve biyografilerini gösterdi. Şiiriyle özellikle milli, ideolojik çeşitli saikleri olan ama kendisi olamayan şiirin poetikasını ortaya koydu. Romanlarıyla ‘biz’, ‘dün’, ‘bugün’, ‘modernlik’, ‘kimlik’ bağlamında hayatımızın bugününü ve geleceğini gösterdi, aradı. Ama bu gerçekliklerin yeterince ve yerinde anlaşıldığı görüşünde değilim.” dedi.
Muhabir: Ümit Aksoy