(ÜÇ HİLAL TV – Melek Ürper ) Ünlü yazar Hüseyin Rahmi Gürpınar ın Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç romanını ( Yeşil Diyar Muhafızları, Ayrılık İşleri, Mavi Düşler Rıhtımı ) gibi Değerli Kitapların Yazarı Erdem Güler Edebiyat ve Kitap Severler için Hüseyin Rahmi Gürpınarın Eserini bilinmeyenleriyle farklı bir anlatımla yorumladı…
Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın “Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç” adlı romanı, Türk edebiyatında absürdle realizmi, bilimsel merakı alaturka bir aşk hikâyesiyle harmanlayan öncü bir metindir. 1912 yılında kaleme alınan bu roman, Batı’da Jules Verne ve H.G. Wells gibi isimlerin temsil ettiği “bilimkurgu” geleneğinin Osmanlı literatürüne sirayet etmiş nadir örneklerinden biri olarak, aynı zamanda ahlaki çatışmaları, toplumsal değişimi ve bireyin varoluşsal sancılarını ironik bir anlatımla sunar.
Modernizmle Karşılaşan Alaturka Aklın Portresi
Roman, Halley Kuyruklu Yıldızı’nın dünyaya çarpacağı söylentileri üzerinden bir panik atmosferi yaratırken, bu atmosferde şekillenen karakterlerin zihinsel ve duygusal tepkilerini merkeze alır. Eserdeki ana karakterlerden biri olan İrfan Galip, pozitivist, materyalist, Batılılaşmış bir Osmanlı aydını profili çizerken; evlenmek istediği Feriha, geleneksel yapıya daha yakın, duygusal ve hatta kaderci bir kadın tipidir.
Gürpınar, bu karşıt karakterler aracılığıyla modernizm ile geleneksel düşünce arasında sıkışmış bir toplumun panoramasını sunar. İrfan Galip’in ağzından dile getirilen bilimsel referanslar, evrime dair yorumlar, din-bilim tartışmaları; dönemin entelektüel çevresinde hâkim olan fikir ayrılıklarını bir nevi edebi polemik metnine dönüştürür.
Didaktik Mizah ve İroninin Gücü
Yazarın en belirgin üslup özelliği olan mizah, bu romanda adeta bir savunma mekanizması olarak işlev görür. Felaketin kapıda olduğu bir evrende bile, kahramanlar sarkastik diyaloglarla varoluşu anlamlandırmaya çalışır. Burada Gürpınar’ın “didaktik ironi” dediğimiz tekniği devreye girer: Okur, karakterlerin yüzeydeki komik hallerine gülerken, alt metindeki kültürel, etik ve ontolojik çatışmalarla karşı karşıya kalır.
Yerli Bilimkurgunun Prototipi
Romanın Halley Kuyruklu Yıldızı’nı merkezine alması ve potansiyel bir dünya sonu senaryosunu kurgulaması, dönemi için son derece çığır açıcıdır. Ancak bu “bilimsel felaket” anlatısı, Batı’daki örneklerinden farklı olarak fütürist bir teknoloji tasvirinden çok, insan doğasına ve sosyal yapıya dair hicivli bir aynaya dönüşür.
Bu yönüyle Gürpınar’ın eseri, Jules Verne’in detaycı mekanizmalarından ziyade Jonathan Swift’in “Güliver’in Gezileri”ndeki eleştirel alegoriye daha yakındır. Dolayısıyla “Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç”, Türk edebiyatında proto-bilimkurgu sayılabilecek, ama daha çok toplumsal satir ve kültürel eleştiri metni olarak değerlendirilmeyi hak eder.
Toplumsal Cinsiyet ve Ahlaki Normlar
Romanda evlilik kurumu, sadece bireysel bir tercih ya da romantik bir birliktelik değil; dönemin kadın erkek rolleri, ahlak anlayışı ve toplumsal statü arayışları üzerinden kurgulanan bir ideolojik yapıdır. Feriha’nın kuyruklu yıldız tehlikesi karşısında yaşadığı dini ve duygusal dönüşüm, aşkın kendisinden çok korkunun ve belirsizliğin bireyleri nasıl şekillendirdiğine dair güçlü bir alegoridir.
İrfan Galip’in başta evliliğe karşı olan nihilist tavrı, yeryüzüne çarpması muhtemel bir yıldızla birlikte çözülür; bu da bize şunu düşündürür: Modern insan, ne kadar rasyonel görünse de, metafizik korkular karşısında inançla uzlaşmak zorunda kalır.
Sonuç: Absürdün İçinden Doğan Gerçeklik
“Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç”, Türk edebiyatında absürdle realizmi, bilimle hurafeyi, aşk ile korkuyu ustalıkla birleştiren ender romanlardandır. Hüseyin Rahmi, kendine özgü ironik diliyle okuru hem güldürür, hem düşündürür; hem de yüz yıl öncesinden bugüne ayna tutan sorular sorar: Gerçekten sona ne kadar hazırız? Ve insan, aşkı sadece ölümle mi anlamlandırır?
Bu roman, yalnızca nostaljik bir okuma değil; aynı zamanda çağımızın bilimsel gelişmeleri ve insanın değişmeyen varoluşsal korkuları arasında kurulan zamanlarüstü bir diyalogdur.
Kitabın benim içim de yeri ise bir yazar olarak bana hissettirdiği duyguyu şu şekilde dile geldiğince anlatayım…
Kuyruklu Yıldız Altında İnsan Kalabilmek
Çocukken Halley Kuyruklu Yıldızı’nın dünyaya yaklaştığını duymuştum. O zamanlar anlam veremediğim bir telaş vardı büyüklerde. Olası bir çarpışma mıydı bu korkunun sebebi, yoksa sadece bilinmezin huzursuzluğu mu? Aradan yıllar geçti; meğer o yıldız yıllar önce Hüseyin Rahmi’nin kelimelerine düşmüş, bir aşk hikâyesinin gölgesinde dönüp durmuş.
Romanın kahramanı İrfan Galip, bana bir dönem çok sıkıldığım arkadaşlarımı hatırlattı. Her şeye bir cevabı olan, sürekli bilimle konuşan ama içten içe hayata biraz kırgın, insanlara da biraz mesafeli tipler. Onun ağzından dökülen evrim teorileri, pozitivist jargon ve evliliğe dair acımasız cümleler… Tanıdık geldi. Belki de hepimiz o dönem biraz İrfan Galip’tik: Dünya düzenine inanmayan, ama kendimize de güvenemeyen bir yerlerde asılı kalmıştık.
Ama bir kuyruklu yıldız gelir ve her şeyi değiştirir. (Can Ozan şarkısı gibi oldu) Çünkü bazen evrenin büyüklüğü, insanın küçüklüğünü hatırlatır. İşte tam o noktada İrfan Galip de dönüşmeye başlar. Bir bilim çocuğu, inançla yüzleşir. Aşk, bir felaketin hemen eşiğinde bile olsa, kendine yer bulur. Belki de özellikle orada bulur.
Bu romanı okurken defalarca düşündüm: Felaketin eşiğinde insan ne yapar? Aşık olur mu, dua eder mi, yoksa hâlâ her şeyin saçma olduğunu mu düşünür? Bilmiyorum. Ama Gürpınar, bu soruyu mizahla soruyor. Ve mizah burada bir kaçış değil; bir yüzleşme biçimi. Gülüyoruz çünkü korkuyoruz. Gülüyoruz çünkü çaresiziz. Ve gülüyoruz çünkü bazen tek yapabileceğimiz şey bu.
Romanın finaline doğru, İrfan Galip ve Feriha’nın ilişkisi bana şunu düşündürdü: İnsan, ancak sona yaklaştığında duygularına dürüst olur. Ölüm düşüncesi, maskeleri düşürür. Modern akıl bile, gökyüzünden gelen bir kuyruklu yıldızın altında diz çökebilir.
Hüseyin Rahmi Gürpınar, zamanın çok ötesinde bir adamdı. Mizahı sadece güldürmek için değil, ruhu kaşımak için kullanan yazarlardan. Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç, bir edebi metinden çok daha fazlası. O, evlilik kurumuna, cinsiyet rollerine, bilime ve inanca dair kafa karışıklıklarımızın 100 yıl önceden gelen yankısı.
Ben bu kitabı bitirdiğimde bazı düşüncelere daldım: Belki de insan, her şey sona ererken bile, sadece bir izdivaç isteyebilir. Bir el, seni en mutlu ve en üzgün yapabilecek tüm yetkileri verdiğin bir el arayabilir.
haber: Melek Ürper






















