Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, yakın zamanda bölge ülkeleri, özellikle Mısır ve Suudi Arabistan ile ortak bir güvenlik mekanizması çağrısında bulundu.
Fidan, bu ülkeler için güvenlik iş birliğinin siyasi ve ekonomik ortaklıklarla eşit bir öncelik olması gerektiğini vurguladı. Bu ülkeler arasında yakın bir güvenlik iş birliği on yıl önce düşünülemezdi, ancak şimdi güçlü bir siyasi irade ve ortak güvenlik endişeleriyle desteklenen bu tür bir iş birliği bir tercih olmaktan çıkıp bir zorunluluk haline geldi.
Diplomatik açıdan, bölgesel güçlerin bölgesel konularda siyasi uzlaşıya varması önemlidir. Ankara, Riyad ve Kahire, Gazze’deki durumla ilgili üst düzey diplomatik istişarelerde bulunmakta ve Filistin odaklı girişimler üzerinde çalışmaktadır. İsrail’in, özellikle Doha’ya yönelik saldırılarının ardından bölgedeki artan saldırganlığı konusunda da aynı fikirdeler. Bu güçler arasındaki safların sıklaştırılması, üçüncü tarafların müdahalesini önlemek açısından önemli olup, hatta diğer bölge ülkelerinin ortak iş birliğine katılmaları için bir lokomotif görevi görebilir. En önemlisi, Türkiye, Mısır ve Suudi Arabistan arasında olası bir güvenlik iş birliği, bölgesel dengeleri değiştirebilecek bir oyun değiştirici olacaktır.
Türkiye’nin Mısır ve Suudi Arabistan ile siyasi iş birliğinin ötesine geçmek istediği ortada. Örneğin, Türkiye Savunma Bakanlığı, Türkiye ve Mısır’ın 13 yıl sonra ilk kez ortak bir deniz tatbikatı düzenleyeceğini açıkladı. Dostluk Denizi adı verilen bu tatbikat, hem Ankara hem de Kahire’nin büyük risk altında olduğu Doğu Akdeniz’de gerçekleşecek. Tatbikata, Mısır deniz birliklerinin yanı sıra Türk firkateynleri, hızlı hücum gemileri, bir denizaltı ve F-16 savaş uçakları katılacak. Bu tatbikatın on yıldan fazla bir süre sonra başlatılması, Türkiye ve Mısır’ın İsrail saldırılarından duyduğu hayal kırıklığı göz önüne alındığında, askeri iş birliğine doğru atılmış önemli bir adım. İsrail yalnızca Lübnan, Suriye, İran, Yemen ve Katar’ı vurmakla kalmadı, aynı zamanda Mısır ve Ürdün ile de gerginlik yarattı. Tel Aviv de hem sahadaki eylemleriyle hem de yetkililerinin söylemleriyle Türkiye’yi tehdit ediyor.
Türkiye, Riyad ile bağlarını da güçlendiriyor; bu gelişmenin somut bir sonucu olması muhtemel. Türkiye-Mısır-Suudi Arabistan güvenlik iş birliği, bu bölgesel güçlerin uzun diplomatik deneyime, köklü devlet geleneklerine, nüfus ve ekonomik güce sahip olması nedeniyle hayati önem taşıyor. Bu iş birliği, İsrail’e karşı caydırıcı bir bloğun ortaya çıkmasına yol açabilecek bölgesel ittifaklarda yeni bir dönemi başlatabilir.
Türkiye, bariz güvenlik ve savunma gücüyle hem Mısır hem de Suudi Arabistan için en güvenilir Batı dışı ortaktır. NATO içindeki en büyük ikinci orduya ve Bayraktar TB2 İHA’ları aracılığıyla büyüyen bir savunma sanayine sahiptir. Avrupa devletleri de, özellikle Rusya-Ukrayna savaşı, Dağlık Karabağ çatışması ve Suriye’deki büyük rolü nedeniyle Türk İHA’larına ilgi göstermeye başlamıştır. Neredeyse tüm Körfez ülkeleri, Bayraktar İHA’larını envanterlerine eklemiştir. Bu “İHA diplomasisi”, Türkiye-Körfez ilişkilerinin gelişmesinde katalizör görevi görmüştür.
Mısır’ın, Türkiye’nin TAI Kaan gizli savaş uçağı geliştirme stratejik projesine katılmanın eşiğinde olduğu bildiriliyor. Doğrulanırsa, bu hamle iki ülke arasında yalnızca askeri bir iş birliğinden daha fazlası olacak; bölgesel güç dengesi açısından da önemli olacak ve bölge devletlerinin dış güçlerin dayatmalarına boyun eğmeyi reddettiği yeni bir dönemin habercisi olacak.
Beşinci nesil savaş uçağı Kaan, Türkiye’nin en iddialı projeleri arasında yer alıyor. Türkiye, proje üzerinde on yılı aşkın süredir çalışıyor. Uçak, 2023’te kamuoyuna tanıtıldıktan bir yıl sonra ilk test uçuşunu gerçekleştirdi. Suudi Arabistan da Kaan savaş uçağı satın almakla ilgilendiğini belirtti. Suudi Arabistan ile Türkiye’nin askeri iş birliği, Mısır ile karşılaştırıldığında daha ileri düzeyde. Suudi Arabistan Silahlı Kuvvetleri, Türkiye’de çok uluslu bir askeri tatbikata katıldı. Türk hükümeti ayrıca, Suudi Arabistan’a savaş gemileri, tanklar ve füzeler satışı için 6 milyar dolarlık bir savunma anlaşmasına varmayı umuyor.
Mısır ve Suudi Arabistan’ın Türkiye’nin stratejik Kaan projesine katılmak istemelerinin hem siyasi hem de güvenlik nedenleri var. İsrail’in Doha saldırısının ardından Riyad, ABD’ye savunma kabiliyetlerini artırmak için alternatifleri olduğunu göstermek istiyor. İkinci olarak, ülkeler kendi benzersiz güçlerini kullanarak yeni bir güvenlik ortamı oluşturmak için bölgesel bir güvenlik vizyonunu paylaşıyorlar. Türkiye, Suudi Arabistan’ın siyasi ve ekonomik gücü ve Mısır’ın jeopolitik önemiyle bir araya geldiğinde, önemli bir savunma ve askeri kabiliyetlere sahip ve bu da onu potansiyel bir güç merkezi haline getirebilir.
Uluslararası ilişkiler uzmanı Stephen Walt’un tehdit dengesi teorisinin, devletlerin en tehdit edici rakiplerine karşı ittifak kurma eğiliminde olduğunu öne sürdüğünü unutmamalıyız. Ankara, Kahire ve Riyad, İsrail saldırganlığından kaynaklanan bölgedeki mevcut gelişmeleri stratejik hedeflerine yönelik büyük bir tehdit olarak görüyor. Dolayısıyla, Türkiye-Suudi Arabistan-Mısır ortaklığı, bölgedeki büyük tehdidi dengelemede önemli bir rol oynuyor. Sonuç olarak, bölgedeki bu güçler arasında daha fazla savunma paktı ve güvenlik iş birliği görmemiz muhtemel.
ADEM YAŞAR